Akordeon ezgileriyle hayat bulan şansonlar

-
Aa
+
a
a
a

Bu haftaki programımızda, akordeonun büyüleyici sesiyle hafızalara kazınan şarkılardan örnekler dinledik. Program boyunca hem Marcel Azzola, Richard Galliano ve Roland Romanelli gibi Fransız müziğinin önde gelen akordeon sanatçılarından bahsettik, hem de bu isimlerin de katkıda bulunduğu Jacques Brel, Claude Nougaro ya da Renaud imzasını taşıyan unutulmaz parçalara kulak verdik.

Richard Galliano

Programın açlışını Juliette Gréco'nun, sözü ve müziği Serge Gainbourg imzasını taşıyan Accordéon adlı parçasıyla yaptık. 1962 tarihli parça, Gainsbourg’un henüz kendi adını geniş kitlelere duyurmadan önce, Gréco için yazdığı şarkılar arasında bulunuyordu. Melodisini, daha çok işçi kesiminin akordeon eşliğinde dans ettiği bal musette’lerde çalınan ezgilerden alan parçada, Paris sokaklarında akordeon çalan bir müzisyenin hayatından bahsediyordu Gainsbourg bize.

Kısaca akordeonun ortaya çıkış öyküsüne göz atarsak: her ne kadar ağızla çalınan ilkel formlarına M.Ö. 2700 yılından itibaren rastlansa da, bir körüğün hareket ettirilmesi sonucu meydana gelen hava akımından etkilenen serbest dillerin bir klavye yardımıyla titreştirilmesiyle ses çıkaran bu havalı çalgının, armonikaya benzer bir şeklinin 1822’de Berlin’de Christian Friedrich Ludwig Buschmann tarafından icat edildiği düşünülüyor. "Akordeon" ismine ilk patent ise 1829'da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian tarafından günümüzdeki akordeona çok da benzemeyen tek klavyeli küçük bir çalgı alındı. Kısa süre içinde, birçok firma bu yenin enstrümanı üretmeye başladı. "Diyatonik akordeon" denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880'de, iki klavyeli kromatik akordeon üretildi. Kırklı yıllarda George Auric, Kurt Weill, Sergueï Prokofiev ve Jean Françaix gibi besteciler, akordeonla çalınmak üzere birçok esere imza attı. Fransa’daki hikâyesi ise daha çok yukarıda söz ettiğimiz bal musette adı verilen danslarla ilişkili olan bu enstrüman, ellilerde Yvette Horner ve André Verchuren gibi popüler akordeon sanatçıları sayesinde mahalle ya da kasabalarda gerçekleşen danslı eğlencelerin vazgeçilmezi oldu. 

Ellili ve altmışlı yıllarda Fransız popüler müziğinde de sık sık kendine yer buluyordu akordeon. Örneğin 1958 tarihli altıncı stüdyo albümünde yer alan Le vieux Léon adlı parçada, George Brassens, yaşlı bir akordeoncunun hikâyesini anlatıyordu bize. Léon adındaki bu adam, Brassens’in Paris’te yaşadığı Florimont Çıkmazı civarında akordeon çalan bir müzisyendi. Brassens bir gün onun akordeonunun sesini duymadığını fark ettiğinde yaşlı adamın öldüğünü anladı ve onu yeterince tanıyamadığı için pişman oldu. Söz konusu şarkıyı da bir anlamda ona teşekkür etmek, ona şükranlarını sunmak amacıyla yazdı. Parçada: “On beş yıl oldu, sen gideli akordeon cennetine, ihtiyar Leon, on beş yıl önce, sırtında müziğinle, gidiyordun en önde, etrafında perilerle. Bu bir hata, ama götürülmezler akordeon çalanlar Pantheon’a, yetinmelisin yaşlı dostum sen de, gösterişsiz şekilde, bir şalgam tarlasına gömülmekle” sözleriyle zorluklar içinde geçen bir yaşamın sessiz sedasız sona ermesine vurgu yapıyordu Brassens. 

1939’da İkinci Dünya Savaşı sırasında askere alınan caz piyanisti ve gazeteci Michel Emer hastalanmış ve Sceaux’da, askeri hastaneye dönüştürülen bir lisede tedavi görmüştü. Bir Piaf hayranı olan sanatçı, nekahet dönemi sırasına onun seslendirmesi için şarkılar yazmaya karar verdi. Cepheye dönmeden "Kaldırım Serçesi"yle temasa geçen ve ondan randevu isteyen Emer, Piaf’în onu dinlemeyi kabul etmesi üzerine Paris’e gitti ve adı ilk başta La fille de joie est triste olan L’accordéoniste adlı şarkısını Piaf’ın dairesindeki piyanoda çaldı. Piaf şarkıyı çok beğendi ve birkaç gün sonra Bobino’da verdiği konserde seslendirdi. Parçanın stüdyo kaydı ise 1940’ın Mayıs ayında, Belçikalı akordeon sanatçısı Gus Viseur eşliğinde gerçekleşti. 

Fransız şansonundaki en önemli akordeon sanatçılarından biri de 2019’da aramızdan ayrılan Marcel Azzola’ydı hiç şüphesiz. 1927’de Paris’te dünyaya gelen İtalyan asıllı Azzola, İkinci Dünya Savaşı sırasında kendisini klasik müziğe yönlendiren Médard Ferrero’dan akordeon dersleri almış, savaş sonrasında ise Gus Viseur, Charley Bazin ve Tony Murena gibi isimler sayesinde caz müziği keşfetmişti. 1948’de Yvette Horner’in kazandığı Lozan’da düzenlenen Dünya Akordeon Yarışmasında dördüncülüğü elde eden sanatçı, ellili yıllarda Edith Piaf, Tino Rossi, Juliette Gréco ve Jean Sablon gibi popüler isimlerle çalışmaya başladı, bunların yanı sıra Jacques Brel’e son üç albümünde eşlik etti. Brel’in Vesoul adlı şarkısının kayıtları sırasında Azzola’nın akordeon solosundan aldığı keyfi: Türkçeye “Isıt ortamı Marcel, ısıt” şeklinde çevirebileceğimiz “Chauffe Marcel chauffe” sözleriyle ifade etmesi, onun en azından ilk adını geniş kitlelere duyurmasını sağlarken, sanatçı 1976’da bu kez Mouloudji’yle, akordeon eşliğinde söylenen klasikleşmiş şarkılardan oluşan bir albüm kaydedecekti.

Léo Ferré’nin ellili yıllarda “yoksulun piyanosu” olarak tanımladığı akordeon, seksenli yıllarda özellikle alternatif müzik yapan sanatçılar sayesinde genç nesille yeniden buluştu. Örneğin Renaud, C’est mon dernier bal ya da Le tango de Massy-Palaiseau gibi şarkılarında bu enstrümana yer verirken Mano Negra, Pigalle ya da Les Negresses Vertes gibi gruplar akordeonu latin melodileriyle süslenmiş punk-rock tarzı parçalarda kullandı. 80’lerin başında akordeon sanatçısı Gérard Blanchard’ın Rock Amadour adlı şarkısında akordeonu rock müzikle buluşturması ise büyük yankı uyandıracaktı. Blanchard’ın başlattığı bu akım ilerleyen yıllarda Jacques Higelin ve Arno gibi isimlerin yanı sıra Les Ogres de Barback ve Les Têtes Raides gibi alternatif müzik grupları tarafından da benimsenecekti. 

Fransız şansonunda akordeon denince akla gelen bir başka önemli isim de 1946’da Cezayir’de doğan Roland Romanelli. Çocukluğu İtalya’da geçen sanatçı, 1966’da Paris’e gelmiş, burada önce Colette Renard daha sonra da yirmi yıl boyunca yollarını ayırmayacağı Barbara ile çalışmıştı. À peine, Cet enfant-là ve Vienne gibi şarkıları Barbara ile ortaklaşa kaleme alan Romanelli, 70’li yıllarda Charles Aznavour, Michel Polnareff ve Serge Lama ile de çalışırken synthesizer kullanma konusundaki ustalığı sayesinde seksenlerde bu listeye Jean-Jacques Goldman, Patrick Bruel ve Marc Lavoine gibi isimleri de ekledi. 90’lar ve 2000’lerin başında tiyatro ve sinema için beste ve düzenlemeler yapan Romanelli, 2002’den itibaren Barbara’yı konu alan birçok müzikal ve tiyatro oyununu sahneye koydu. 

Farklı sanatçılar zaman zaman, gerek kendi şarkılarını gerek diğer meslektaşlarına ait klasikleşmiş parçaları farklı düzenlemelerle yeniden seslendiriyorlar. Bu düzenlemelerde akordeonun kullanılması ise, şarkılardaki duygusal derinliği ve nostaljik atmosferi pekiştiren bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin Serge Lama, 2004’te, Sergio Tomassi ile birlikte, repertuarının en sevilen şarkılarını akordeon eşliğinde yorumladığı Accordéonissi-mots adlı bir turneye çıkmıştı. Şarkılarında genelde aşk, hayatın zorlukları, pişmanlıklar ve nostalji gibi temaları işleyen ve her zaman güçlü bir hikâye anlatımı sunan Lama, söz konusu turneye "Accordéonissi-mots" ismini vererek bir kelime oyunu yapıyor ve Tomassi’nin akordeonu ile "mots" yani "kelimeler" arasındaki bağlantıyı ifade ediyordu. 2007’de sona eren bu turneye ait canlı performans albümü ise 2005 yılında piyasaya çıktı. Bu albümde yer alan parçalardan biri de 1968 tarihli D'aventures en aventures'dü. Serge Lama 1965’te ciddi bir trafik kazası geçirmiş, sanatçı bu kaza nedeniyle uzun süre hastanede tedavi görmek zorunda kalırken Lama’nın nişanlısı Liliane Benelli olay yerinde hayatını kaybetmişti. Lama bu olayı hayatı boyuna unutmadı ve Benelli anısına birçok şarkı kaleme aldı. İşte bunlardan biri olan bu parçada: “Maceradan maceraya, trenden trene, limandan limana, ama asla yemin ederim sana, unutamadım senin bedenini, maceradan maceraya, limandan limana, kapatamadım yaramı, seni seviyorum hâlâ” sözleriyle anıyordu Lama genç yaşta yitirdiği sevgilisini.

12 Aralık 1950’de Fransa’nın Cannes kentinde dünyaya gelen Richard Galliano, akordeonun caz, klasik müzik ve dünya müziğiyle entegrasyonunda devrim yaratan bir sanatçı olarak tanınıyor. 1975’te Claude Nougaro’yla tanışan ve onun konserlerinde akordeon çalmaya başlayan Galliano, ilerleyen dönemde besteci ve orkestra şefliğine terfi etti. Bunun yanı sıra Astor Piazzolla’nın Arjantin tangosuna getirdiği yeniliklerden büyük ölçüde etkilenen sanatçı, tıpkı onun bandoneonla yaptığı gibi, akordeon aracılığıyla caz müziğinde benzer bir yenilikçi yaklaşım geliştirdi. Bu anlamda Galliano'nun çalışmalarının, geleneksel Fransız "musette" tarzının caz, tango ve klasik müzikle harmanladığı benzersiz bir tarzı yansıttığı söylenebilir. Kariyeri boyunca birçok ünlü müzisyenle çalıştı Galliano. Bu isimler arasında Chet Baker, Charlie Haden, Michel Petrucciani, Jan Garbarek ve Toots Thielemans gibi caz müzisyenlerinin yanı sıra Henri Demarquette gibi klasik müzik sanatçılarını saymak mümkün.

İster "dert kutusu", ister "yoksulun piyanosu" şeklinde adlandırılsın akordeonun sesi, nerede olursak olalım bizi alıp bambaşka yerlere götürür. Caz, tango, rock ya da samba gibi farklı müzik türlerinden hoşlansak da tıpkı Piaf’ın L’accordéoniste adlı parçasında dediği gibi: “Akordeonun sesi adeta derimizden içeri girer” ve ruhumuzla temas eder. Bu haftanın kapanışını da hem repertuarında akordeon eşliğinde söylediği pek çok şarkıya yer veren hem de kendisi de akordeon çalan Michèle Bernard’a ait bir parçayla yaptık. 1947 yılında Lyon’da dünyaya gelen sanatçı, müziğe gençlik yıllarında ailesin evinde bulunan piyano sayesinde merak sarsa da yirmi yaşında piyanoyu bir kenara bırakıp akordeon çalmaya başlamış. Bu dönemde gençlik hareketinin içinde de yer alan Bernard, akordeonla ilgili: “Piyanoya benzeyen klavyeli bir enstrümandı ama aynı zamanda benim sokağa çıkmama imkan sağlıyordu. Bu oldukça sembolik bir şeydi” diyecekti. Yetmişlerde bir tiyatro grubuna katılan sanatçı, 1978’de katıldığı Printemps de Bourges festivali sayesinde adını geniş kitlelere duyuracak ve 1930’ların realist şarkıcılarını anımsatan şarkılarıyla müzik piyasasında saygın bir konuma yükselecekti.  

1980, 82 ve 2002 yıllarında tam üç kez Charles Cros Akademisi ödülüne layık görülen Michèle Bernard’ın en sevilen şarkılarından biri de akordeon eşliğinde seslendirdiği 1998 tarihli Je t’aime. Parçada: “Umurumda değil dolar kuru ya da şans oyunları, zaman zaman oynasam da seni seviyorum. Ya paranı ya canını derler, ben seçimimi yaptım bile, mark ve yen umurumda değil,  seni seviyorum” diyor sanatçı.

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Juliette Gréco Accordéon Deshabillez: Moi Collection Millésismes 2:21
Yvette Horner La pastourelle (valse) Dansez maintenant 2:07
André Verchuren Indifférence Valse musette 2:30
Olivia Ruiz & Roland Romanelli Le vieux Léon Accordéons-nous 3:52
Chimène Badi L'accordéoniste Chimène chante Piaf 3:39
Michel Hermon La foule Chante Piaf 3:00
Jacques Brel Vesoul Suivre l'étoile - J'arrive 3:09
Mouloudji & Marcel Azzola Mon amant de Saint-Jean Et ça tournait - Anthologie de la chanson musette 2:36
Gérard Blanchard Rock Amadour Master Série 2:47
Renaud Le tango de Massy-Palaiseau Ma gonzesse 2:57
Vincent Peirani & Florent Mothe & Roland Romanelli J'veux du soleil Accordéons-nous 2:38
Serge Lama & Sergio Tomassi D'aventures en aventures Accordéonissi-mots 3:37
Claude Nougaro & Richard Galliano Des voiliers Les 50 plus belles chansons 3:57
Michèle Bernard & Monique Brun Je t'aime Un p'tit rêve très court 3:00